Halikarnas Balıkçısı

Doğum17 Nisan 1890 Girit Yunanistan
Ölüm13 Ekim 1973 İzmir
KardeşleriFahrelnisa Zeid, Aliye Berger, Ayşe Erner, Suat Şakir Kabaağaç, Hakkiye Hanım.
EbeveynleriSare İsmet Hanım, Mehmet Şakir Paşa
Cevat Şakir Kabaağaçlı

1890 – 1973

Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı. 1890’da Girit’te doğdu. 13 Ekim 1973’te İzmir’de yaşamını yitirdi. Yazılarında, çok sevdiği Bodrum’un antik çağlardaki ismi olan Halikarnasos’tan esinlenerek Halikarnas Balıkçısı takma adını kullandı. Osmanlı Padişahı Abdülhamit döneminin devlet adamlarından tarihçi Şakir Paşa’nın oğlu. Çocukluğu babasının görevi nedeniyle bulundukları Atina’da geçti. İlköğrenimini Büyükada Mahalle Mektebi’nde, ortaöğrenimini Robert Kolej’de tamamladı. İngiltere’ye gitti. Oxford Üniversitesi’nde dört yıl Yakın Çağlar Tarihi okudu, üniversiteyi orada bitirdi.

İstanbul’a dönünce Diken, Resimli Gazete, Resimli Ay, İnci gibi dergilerde yazılar yazdı, kapak resimleri ve süslemeler yaptı, karikatürler çizdi. Çizgi romanlar yaptı.

İlk öyküleri 1920’li yılardan başlayarak yayınlandı. Cumhuriyet’in ilanından sonra asker kaçaklarıyla ilgili bir yazısı yüzünden 3 yıl kalebentliğe mahkum edildi ve Bodrum’a sürüldü. 1.5 yıl Bodrum’da kaldı. Cezasının son yarısını İstanbul’da geçirdi. Yeniden yürekten bağlandığı Bodrum’a döndü. 1947’den itibaren çocuklarının eğitimi için İzmir’e yerleşti. Ölümünden sonra da kendi eseri olan Bodrum’a gömüldü. Mezarı Bodrum’da.

BALIKÇININ KENDİ KALEMİNDEN ÖZGEÇMİŞİ

1890 yılında ada Türk iken Girit’te doğdum. Babam, Türkiye’nin Atina Sefiri oldu. Falerin’da ilk evi babam yaptırdı. Üç dört yaşındayken, küçük kardeşimle Parthenon’un mermerleri arasında oynardık. Bir gün kayıkta, kayıkçı deniz aynasını denize tuttu. Denizaltı alemini görünce, tokat yemiş gibi sarsıldım. Yazı öğrenmeden önce, sabahtan akşama kadar resim yapardım. sonra Büyükada’da oturduk. Altı yaşında oradaki mahalle mektebinde okuma yazma öğrendim. 10 yaşında bir misyoner kuruluşu olan Robert Kolej’ e gönderildim. Sabah, öğlen, akşam ve yatmadan önce dua ediyorduk. Ben İsrail’in boyuna, Cerikaya, öteye beriye taşınan taşlardan bıktım. Kütüphanelerde, içleri hayat dolu kitaplar vardı. Okudum. Ama, 700 öğrenci arasında o kitaplar bana yasak edildi. Elektrik feneri icat edilmişti. Gece yorganla battaniyeyi çadır yapar elektrik feneriyle, arkadaşlarıma aldırdığım kitapları okurdum. Çok yazardım İngilizce… Ama on üç yaşımdan sonra yazmadım. Çünkü, Pazar günü kilisede okuduklarımı yazmamı istediler.

Ben de, herif eşek arısı gibi vızıldarken, yanı başlarında uyuyan arkadaşların kulaklarına çöp soktuklarını ve başka realiteyi yazdım. Skandal oldu, paylandım, artık yazmadım. Kolej’ den sonra İngiltere’ye göndermek istiyorlardı. Porstmouth’ da ki mektebine gitmek istedim. Münasip görmediler. Oxford’a gönderdiler. İsteksiz gittim. En kolay konuyu seçtim, üç dört yıl öğrendim. Üç dört yılda öğrendiğimi unutmak için sarfettim. Ama kütüphanelerden, hem sonradan Londra Üniversitesi’nden istifa ettim. İlk dünya savaşında hastaydım. Savaş sonrası asker kaçaklarının kendileri gelip teslim oldukları halde yargılanmadan asıldıklarını yazdım. Ankara İstiklal Mahkemesi’nde, Bodrum’da üç yıl kalebentliğe mahkum ettiler. Asıl mimledikleri M.Zekeriyya’yı mahkum etmek istiyorlardı. Ama yazıda suç bulamazlarsa yazıyı basan da serbest kalacaktı. Bodrum’a vardığım zaman 34 yaşındaydım.

Ondan önceki mektep hayatımın bende bıraktığı intiba şöyleydi. İstiklal Mahkemesi’nde mevkuf iken, bir gece rüyamda çocukluğumu, hala Kolejde olduğumu görmüştüm. Uyanınca hapishanede olduğumu ve kolejde olmadığımı gördüm ve, çıldırasıya sevindim. Bu hürriyetti bre!… Oysa ki, kolejde Fikret’in oğlu Haluk’ta, benimle aynı tabiydi. Halikarnas’ da, üç dört yaşındayken Faleron’ da gördüğümü ve kaybettiğimi buldum orada kaldım, yazdım, çiçek, ağaç ve yemiş yetiştirdim. Gece rüyamda kendimi savaşan bir general gibi görüyordum. Arkamda, yüz binlerce portakal ve grapa fruit ağaçları kökleri üzerine kalkmışlar, ilerliyoruz ve düşmanımız ölüme karşı vitamin ve ışık bombaları portakalları, greyfurtları, çiçekleri atıyoruz.

Sonrası Halikarnas Balıkçı’ sı. İşte o kadar!

BALIKÇI’NIN DÜNYA GÖRÜŞÜ

Bilimin Anadolu’dan fışkırdığına inanan Balıkçı, Orta Asya’dan gelmiş olmanın gerçeğiyle Anadolu’yla kaynaşmış olmanın şansının, bir hümanizmde birleştirilmesini istiyordu,

Balıkçı, çağdaş bir kültüre giden yolda en büyük en usta rehberdi. Çünkü çağdaş kültüre uzanmak isteyen bir toplum, klasik kültüre sahip olmalıydı.

Klasik kültür olmadan çağdaş kültüre uzanmak isteyen toplumlar “az gelişmişlik çemberini” asla kıramazlar. Belki genişlerler ama bunun adına şişmanlık denir, akıl devri denmez.

Balıkçı bize şunu demiştir; “Çağdaş olmak istiyorsanız, klasik akıl devriminizi tamamlamak zorundasınız. Klasik kültürün temeli de Anadolu’da atılmıştır. Bilim, felsefe, kültür, şiir, aritmetik, trigonometri, astronomi gibi akılı akıl yapan ne varsa bu bilgi enerjilerinin hepsi Anadolu’nun yediveren toprağının içinden fışkırmıştır. Öyle ise ayağınızı toprağınıza sağlam basın. Anadolu’ya sahip çıkın. Orta Asya’dan gelmiş olmanın gerçeğiyle Anadolu’yla kaynaşmış olmanın şansını bir hümanizmde birleştirin.

Bu sentezi yapıp çağdaşlığa uzanırken egemenlerin değil, emekçi halkın yanında olun, yurtseverlikle insancılığınız, evrensel bir sömürüsüz dünya arzulasın. Çünkü siz, Konstantin’den yana değil, Mustafa Kemal Paşa’dan yana olmalısınız.”

Kurtuluş Yolu

İşte Balıkçı’nın görüşü buydu. İnsan sevgisinden yurtseverliğe, oradan hümanizmaya uzanan bir çileli ve eziyetli yol…

Bu yol bizim kurtuluş yolumuzdur. Ya Ortadoğulu olacağız, ya da Anadolulu…

Ya ticaniler ülkesi olacağız, ya da yunuslar okyanusu…

Ya despotlar devleti olacağız, ya da Dede Korkut’lar dergahı…

Ya terör cenneti olacağız, ya da Nasrettin Hoca’lar toprağı…

Ya Saidi Nursi, ya da Mimar Sinan…

Ya Vahdettin, ya da Hasan Tahsin…

Ya zaptiye düdüğü ötecek, ya da Homeros’un şiirleri söylenecek…

Mutlaka bir tercih yapmamız gerekti. Biz Çağdaşlıktan yana tercihimizi koyuyoruz. Öyle ise Balıkçı bizim rehberimiz, canımız, sevgilimiz, dostumuz, arkadaşımız, türkümüz, bayrağımızdır…

Bu gerçeği ancak “bilinç” için çırpınan beyinler görebilir. İşte bunun için, tercihimizi bilinçten yana yaptık.

Cevat Şakir KABAAĞAÇLI Eserleri

ROMAN:

  • Aganta Burina Burinata (1946)
  • Ötelerin Çocuğu (1956)
  • Uluç Reis (1962)
  • Turgut Reis (1966)
  • Deniz Gurbetçileri (1969)

DENEMEİNCELEME-MİTOLOJİ:

  • Anadolu Efsaneleri (1954)
  • Anadolu Tanrıları (1955)
  • Anadolu’nun Sesi (1971)
  • Hey Koca Yurt (1972)
  • Düşün Yazıları (1981, ölümünden sonra)

ÖYKÜ:

  • Ege Kıyılarından (1939)
  • Merhaba Akdeniz (1947)
  • Ege’nin Dibi (1952)
  • Yaşasın Deniz (1954)
  • Gülen Ada (1957)
  • Ege’den (1972)
  • Gençlik Denizlerinde (1973)

ANI:

  • Mavi Sürgün (1961)

ÇOCUK KİTAPLARI:

  • Denizin Çağrısı
  • Yol Ver Deniz
Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

Yazar: Metin Aksüt

Merhaba; 1973 İstanbul doğumluyum. 1992 yılından bu yana Matbaacılık ve karton ambalaj sektörlerinde değişik görevlerde çalıştım. Şu an serbest olarak çalışıyor, hobi olarak ta blog yazarlığı yapıyorum. __________________________________________________________________________________________ Hi; I was born in 1973 at Istanbul. I have worked in several positions in the printing and cardboard packaging industries, since 1992. I am freelancing and blogging currently.

Yorum bırakın