
Ord. Prof. Dr. BENNO LANDSBERGER

Bu meslek tenevvuundan elde ettiğimiz manzara Fratlılarda esasen daha evvel mevcut olan bu meslek lerde genişlemiş ve bu kadroya mânevi sanatlara ait meslekler Sumerler tarafından ilâve edilmiştir. Her ne kadar onların seviyesine erişememekle beraber tam teşkilâtlandırılmiş olan bu şehirlerden komşu memleketler hiç şüphesiz birçok şeyler öğrenmişlerdir. Yine hiç şüphesiz ki, Sümer şehirlerinin birçok teknikleri şarka ve garba doğru yayılmıştır. Burada, ince un öğütme san’atını, hayvanları besiye çekme san’atını, ıtriyatçılığı, işlemeli kumaş dokumacılığını, mühür kazıcılığı, muahhar zamanlarda tekâmül etmiş olan mozayıkcılığı ve emayciliği saymakla iktifa edelim. Sumerlerin küçük sanatlarda ne kadar mütekâve eşya listelerinde sayılan binlerce isimlerden 4 27 şudur: Protokadrosu şehirtuğlalarla yapı mil olduklarını âlet öğreniyoruz. Sırf Mezopotamya’ya mahsus olarak tanınan pişmiş yapma tekniği filvaki Sumerler zamanında bilinmiyordu. Bu devirde Indus sahasında bir nevi pişmiş tuğlalarla koca şehirler yapıldığı halde Sumerlerin bunu bilmemesinin sebebini, herhalde tuğlaları pişirmek için lâzım olan yakacak maddelerin Mezopotamya’da eksik oluşuna ihtimal verebiliriz. Halbuki daha Kas’lar devrinde, tahminen 1500 den itibaren, tuğlayı pişirme usûlü Babil ilinden diğer memleketlere sayılmıştır. Bu sân’atın Mezopotamya’da Greklere kadar geçtiği, Grekçe tuğla manasına gelen plinihos kelimesinin, Akadca yine tuğla manasına gelen libittu kelimesine irca edilmesi gerektiği de iddia edilmektedir. Fakat belki de o kadar sağlam değildir, Plinthos ise hem kerpiç hem de tuğla. Çünkü libittu tuğla mânasındadır ama bu etimolojik isbat yanmamış tuğladır. Ticaret: Sumer iktisadiyatı başlıca, mahsulâtı en yüksek haddine çıkarıp bunlardan azamî şekilde istifade etmeye dayaniyordu. Pek az bir şekilde bulunan kereste ile, hiç bulunmıyan madenin yerini kil, kamış, saz, hurma elyafı ve asfalt tutuyordu. Filvaki memlekette çıkan kereste, çatı örtme, saban yapma, ev eşyası gibi basit ihtiyaçları temine kifayet ediyordu. Fakat bundan başka, mobilya ve gemi yapımında da kullanılıyordu. Tencere, bıçak, için lâzım olan bakır ve kalay, memlekette hariçten ithal edilmiş olarak, kâfi miktarda vardır. Bu kültür devirlerinin bir çoğunda fazla miktarda gümüş de para olarak tedavülde idi. Nihayet hükümdar saraylarında altın ve mücevher lüksü büyük şaf etmişti. Bundan da gayet geniş bir ticaret sisteminin mevcudiyetine hükmedebiliriz. Maden, kereste ve kıymetli taşlardan başka memlekete hariçten ıtriyat ve oğma yağları için kullanılan reçine ve bir çok ilâçlık otlar ithal ediliyordu. Bir de ihtiyaca kâfi gelmeyen yerli hayvanların yünlerine ilâveten hariçten yün getirtiliyordu. D. T. C. A. Ü. Fakültesi Dergisi F. S 428 B. LANDSBERGER İşte bütün bunlar bu söylediklerimizden Proto-Fratlı’lar ticaretin ceddi olarak görünüyorlar. Bunlardan Sumer’ler ve Babilliler ticareti alarak en yüksek şekillerine kadar tekâmül ettirmişlerdir. Bu günkü Tacir kelimesinin aslı Sumerce damgar, Akkadca tamkar kelimelerinin, şimdiye kadar kabul edildiği gibi, Sami asıldan değil, ProtoFıratça’dan olması daha muhtemeldir. Tüccar devirlerin bir çoğunda devlete mensup bir organ idi. Tacirlerin başında bir âmir bulunurdu ve gelirini devlete vermek mecburiyetinde idi. Ancak muahhar zamanlarda dır ki, müstakil, hususî tacir tipi ortaya çıkmıştır. Ticaret de o derece merkezileşmişti ki, seyyar ticaret, Babil limanlarındaki ve piyasalanndaki alım satım ve bütün para işleri birselden idare edilirdi. İthalât karşılığı olmak üzere, mübadele vasıtalarından biri transit ticaretinden kazanılan gümüş, diğeri de Babil kumaşları idi. ancak paraca fakir devirlerdedir ki, hububat mübadele vasıtası olarak kullanılmıştır. Daha üçüncü devrin ortalarında dahilî alış verişin kısmı âzami gümüşe dayanıyordu.
