Uzay, Ay ve Müzik Etkileşimleri

Yazılanlar Sn. Uğur Kömeçoğlu nun Facebook paylaşımından alıntıdır.

İlginçtir David Bowie, oğlu Zowie’nin çocukluktan itibaren bir enstrüman çalmasını çok istiyor ama ne yaptıysa olmuyor. Bunun üzerine Bowie, Zowie’ye 8-9 yaşlarından itibaren 8 mm bir kamerayı nasıl kullanacağını öğretiyor. Bu kamera’nın küçük Kodak kartuşları olduğunu ve one-stop animasyon çekebildiğini söyleyen (gerçek adıyla) Duncan Jones [ki David Bowie’nin gerçek adı da David Robert Jones] film yapmanın başlangıç aşamalarını babasından öğrenmiştir: “Bana, sevimli bir tarzda, film yapmanın temellerini, örneğin resimlerle öykü yazmayı, senaryo yazmayı ve ışıklandırmayı öğretti. Ayrıca birleştirici kullanmayı –film kesme ve projektörde tekrar bir araya getirip yapıştırmayı da… Resimli öykülerimin ve senaryolarımın bulunduğu büyük mavi bir kutum vardı… Turnelerde babam sahnedeyken ben de küçük filmlerimi çekerdim” diyor. Daha önce de geçtiğ gibi Duncan Jones 10 yıldır çok iyi bir yönetmen olarak tanınıyor. Konuyu bir yere bağlayacağım ama önce şunları söylemeli.

Bilindiği üzere “Space Oddity” adlı şarkı Bowie’nin en kayda değer hitlerinden biri. Space Oddity, Apollo 11 uzay aracı ilk defa insanlı olarak Ay’a iniş yapmadan 5 gün önce ve Neil Armstrong’un ay yüzeyine ayak basan ilk insan olmasından 9 gün önce piyasaya çıkıyor. (Apollo 11, 20 Temmuz 1969’da aya iniş yapar ve BBC bu haberi verirken David Bowie’nin Space Oddity’si eşliğinde verir). Pink Floyd’un “Moonhead” adlı parçası ise sözsüz olmakla birlikte o parçanın da “ilk defa” duyulması, Apollo 11 olayının akşamında bir TV programında gerçekleşir. 4 sene sonra çıkacak olan ve Pink Floyd’un en iyi albümü sayılan (kimilerine göre rock tarihinin en iyi albümü sayılan) LP’nin adının da “Dark Side of the Moon” olması ay-müzik ilişkisinin hoş örneklerinden. “Fly me to the Moon” ise 1954’te yazılmış bir şarkı ama 1964’te Quincy Jones, Frank Sinatra için yeniden aranje ediyor ve şarkı çok seviliyor. Apollo 11’den birkaç ay önce o uçuşun bir provası gibi olan ama aya inmeyen fakat ayın yörüngesinde dolanan uçuşta ise Apollo 10 adlı araçta bazı şarkı kayıtları uzayda çalınmış oluyor. İşte bu kayıtlar arasında “Fly me to the Moon” olduğu gibi “Moonlight Serenade”, “Going back to Houston” gibi şarkılar da var. Houston’ın astronotları uyandırmak için çaldığı şarkılar arasında ise Robert Goulet’den “On a Clear Day”, Tonny Bennet’tan “The Best is Yet to Come” gibi şarkılar bulunuyor. Uzayda ilk defa canlı olarak bir enstrümanla müzik icra edilmesi ise Apollo 10 ve 11’den 4 yıl önce 16 Aralık 1965’te Gemini 6’da gerçekleşiyor ve Aralık ayına uygun olarak uzayda çalınan bu ilk şarkı “Jingle Bells” oluyor… Gemini 6’nın uçuş ekibinden iki astronot, uzay aracına gizlice soktukları bir armonika ve minik çan zilleri ile “Jingle Bells”i uzayda çalmış oluyorlar (Thomas Stafford ve Wally Schirra).

Başa dönersem, David Bowie’nin kurgu karakteri Binbaşı Tom’un (Bowie’nin sonradan Ashes to Ashes adlı şarkısında da kendisine döndüğü Major Tom’un) uzay yolculuğunu ve teknik bir sorun nedeniyle trajik biçimde dünyaya dönemeyişini anlatan Space Oddity, Stanley Kubrick’in Arthur C. Clarke’ın bir öyküsünden adapte ederek çektiği 1968 yapımı kült filmi “2001: A Space Odyssey”den ilhamla yazılıyor. Space Oddity ile ilgili başka esinler de olmakla birlikte çocukluğunda en büyük hayali uzaya gitmek olan Bowie filmden o kadar etkileniyor ki filmin kendisi için vahiy gibi birşey olduğunu ve şarkısını şekillendirdiğini söylüyor. Öte yandan çok daha sonra senaryosu Bowie’nin oğlu Duncan Jones’un bir hikayesinden adapte edilen ve yine Duncan Jones’un ilk uzun metrajlı film yönetmenliği olan “Moon” (2009) adlı harika bilim kurgu filmde de bir çok temanın yanında Space Oddity ve Space Odyssey’deki temalardan uzaydaki yalnızlık ve dünyaya geri dönme ızdırabı gibi işlemelerin mevcut olması Bowie’nin deneyimlerinin oğluna ne kadar ilham verdiğini göstermektedir diye düşünüyorum. Zowie’nin çocukluğunda Bowie’nin oynadığı bilim kurgu harikası Dünyaya Düşen Adam’ın filmin setindeki resimleri de düşünüldüğünde Duncan Jones’un niye uzay ve bilim kurgu konusunda saplantı geliştirmiş bir yönetmen olduğu daha iyi anlaşılabilir aslında. Bu arada “Moon” için devam filmi niteliğinde olan 2018 yapımı yine Duncan Jones’un elinden çıkma “Mute” 2 ay önce Netflix’e girmiş… izlemeli. Babadan oğula geçen ne hoş bir uzay ve bilim kurgu sevgisidir bu durumlar diye düşünmekteyim. Birkaç ilginç resim yorumlarda.

Bilinmeyen adlı kullanıcının avatarı

Yazar: Metin Aksüt

Merhaba; 1973 İstanbul doğumluyum. 1992 yılından bu yana Matbaacılık ve karton ambalaj sektörlerinde değişik görevlerde çalıştım. Şu an serbest olarak çalışıyor, hobi olarak ta blog yazarlığı yapıyorum. __________________________________________________________________________________________ Hi; I was born in 1973 at Istanbul. I have worked in several positions in the printing and cardboard packaging industries, since 1992. I am freelancing and blogging currently.

Yorum bırakın